14 Eylül 2010 Salı

İSTANBUL

Yaşadığım yer ile, İstanbul ile başlamak istiyorum yolculuğumuza; çünkü tam bir İstanbul aşığıyım ben.

Gerçi son 2-3 yıldır itiraf etmeliyim ki kaçasım var buralardan. Gürültü ve insan kirliliği her geçen beni biraz daha yoruyor ve yıpratıyor ama yine de İstanbul'un başlı başına bir fenomen olduğu gerçeğini gözardı etmiyorum..

Boğazı ile, tarihi mekanları ile, surları, camileri, adaları,  köprüleri, çarşıları ile, içiçe geçmiş varoş ve lüks yaşamları ile,geçmişten geleceğe uzanan, cıvıl cıvıl yaşayan, hem mutlu eden hem hüzünlendiren farklı bir metropol.

Benim İstanbul aşkım lise yıllarıma dayanıyor. Henüz lise çağlarında başarılı bir öğrenciyken lisanımı geliştirmek için adım attığım turizm sektöründe önceleri sadece transfer elemanı olarak çalışırken, günün birinde aniden bir tur ile görevlendirildim.

4 kişilik bir gruba Topkapı Sarayı, Sultanahmet Camii, Ayasofya, Hipodrom ve Kapalıçarşıyı tanıtacak, anlatacak ve de gezdirecektim. İyi de ben bunların hepsini, tarihini biliyor muydum?

Bütün gece ansiklopedi okuduğumu hatırlıyorum. Okudum, notlar aldım, işin içine biraz da tatlı dil ve güleryüz ekleyince alnımın akıyla ilk turumu tamamladım.

Sonra arkası gümbür gümbür geldi. Kariye Camii, Dolmabahçe Sarayı, Boğaz turu, Adalar, Mısır Çarşısı, Süleymaniye Camii derken hem küçük yaşımda hatırı sayılır parlar kazandım hem de pek çok insanla tanışarak ufkumu, kültürümü, lisanımı geliştirdim.

Bazen grup, bazen münferid olarak gezdirdiğim turistlerle birlikte ben de İstanbul'un farklı yönlerini, farklı güzelliklerini keşfettim ve yaşadığım bu şehre her geçen gün biraz daha aşık oldum.

Aşağıda İstanbul hakkındaki görüş ve düşüncelerimi içeren bir yazı bulacaksınız.
Bu yazı www. anneyiz.biz sitesindeki köşemde 21.08.2008 tarihinde yayınlandı.


İSTANBUL

Annemin ve babamın çok önem verdiği ve de maddi manevi desteklediği eğitimimi tamamladığım yılın sonunda (M.Ö 1991!!!), ülkeler arası karşılıklı değişim programı kapsamında 6 haftalık bir seyahate gittim Fransa’ya, Normandiya Bölgesi ve civarına, hem de tek başıma.

İlk bir haftamız Paris’te geçti. Diğer ülkelerden gelen arkadaşlarımızla tanışıp kaynaştık, Paris’in günlük hayatını tanımaya çalıştık.

Düşünsenize, 19 yaşındayım, hayatın başındayım, ailemden, evimden ilk defa bu kadar uzaktayım.
Hiç tanımadığım insanlar, sabah sabah sokakta yürürken bana gülümseyip selam veriyorlar, hatta günaydın diyorlar.

Yetmiyor, yolun karşısına geçmek isteyince varsın ışık yanmasın, araba duruyor, gözgöze gelirsen sürücü gülümsüyor!

Fransızcamla Fransızları allak bullak ediyorum, İstanbul’da öğrendim, memleketimin en köklü, en eski okullarından birinde diyorum, inandıramıyorum.

Sonra medeniyetin bu tadına doyulmaz lezzetini dönüşte burada, İstanbul’da arıyorum, bulamıyorum.

Üniversitede yaşadığım hayal kırıklıkları, beni ister istemez iş hayatına yönlendiriyor. Kendi ayaklarım üzerinde durmaya, kendi kendime yetmeye çabalıyorum, iş arkadaşlarımın destekleri yerine kösteklerine maruz kalıyorum. Hırsı, dedikoduyu, dalavereyi görüyorum, midem bulanıyor. Bir yandan iş, bir yandan okul derken, iyi niyetimin karşılığı olarak tassarruf tedbirleri gereği işten çıkartılıyorum.

Sonra yeni ve farklı işler, bambaşka insanlar.... Aklımda ve ağzımda gençliğimin henüz başında tattığım medeniyetin tadı..

Ah İstanbul! Taşı toprağı altın denilerek gelinen, büyük şehir diye düşünülen ama içinde yaşadıkça insanı lokma lokma çiğneyip, eriten, bitiren canavar, sözde medeniyetin beşiği....

Bir yanında kat kat plazalar, bir yanında oda oda kondular, bir yanında büyük alışveriş merkezleri, bir yanında semt pazarları, bir yanı ile zengin, bir yanı ile fakir, bir yanı ile canlı, bir yanı ile ölü büyük şehir...

Gündüzü farklı, gecesi farklı, gökkuşağı misali renk renk, katman katman bir şehir. Yaşamak için, içine girmek, bir parçası olmak için çabalarken, girdiğin anda çılgın bir girdaba tutulmuşçasına içinden uzaklaşılan şehir...

Kirli ama temiz, eski ama yeni, kötü ama güzel, aç ama tok, fakir ama zengin, sade ama şık şehir....

Nedir beni sana bu kadar bağlayan, tutku halinde sevdiren şey, bir anlayabilsem. Yaşadığım hayat ve çevre ile kıyaslarsam aslında senin tamamını değil, çok küçük bir parçanı yaşıyorum ben. Zamanım yok tamamını yaşamaya, biliyorum yetişemem zaten sana, hem gecene hem gündüzüne. Ama yine de sadece yaşadığım parçan ile bile ben sana tutkunum, hatta aşığım, evet evet aşığım ben sana İstanbul.

Havana, suyuna, trafiğine, köprülerine, boğazına, vapurlarına, alışveriş merkezlerine, Kapalıçarşı’na, saraylarına, müzelerine, kısacası her parçana aşığım tek tek ve topyekün.

Biliyorum sana bir kere ihanet ettim, seni terkedip gittim bir başka şehire, Ankara’ya. Gittim çünkü sevdiğim, aşkım, kocam kendisi için, bizim için, geleceğimiz için birşeyler yapmak istedi, denedi, olmadı, başaramadı, başaramadık ama en azından içimizde kalmadı.

Az mı gittim geldim o yolu sekiz ay boyunca her haftasonu. Az mı güldüm her gelişte ve de az mı ağladım her dönüşte. Ben sana ihanet etmedim canım İstanbul, ben seni hep çok sevdim ve hep çok seveceğim.

Okullar kapandı, herkes terketti gitti seni, böylece sen bana kaldın şimdi. Elimde simidimle bineceğim az sonra bir vapura istikamet Eminönü. Dışarısı yanarken alev alev ben atacağım kendimi Kapalıçarşı’ya, biraz gezdikten sonra oturacağım köşedeki meşhur kahveye. Önce bir fincan mis gibi türk kahvesi, sonra bir bardak buz gibi bir soda içip gelip geçen turistleri izleyerek tadına varacağım doya doya canım İstanbul.

.......................

Evin içinde bir oda, odada İstanbul
Odanın içinde bir ayna, aynada İstanbul
Adam sigarasını yaktı, bir İstanbul dumanı
Kadın çantasını açtı, çantada İstanbul
Çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm
Çekmeğe başladı, oltada İstanbul
Bu ne biçim su, bu nasıl şehir
Şişede İstanbul, masada İstanbul
Yürüsek yürüyor, dursak duruyor, şaşırdık
Bir yanda o, bir yanda ben, ortada İstanbul
İnsan bir kere sevmeye görsün, anladım
Nereye gidersen git, orada İstanbul.

Ümit Yaşar Oğuzcan

1 yorum:

  1. Merhaba;)
    Turistik aileye, Blog dünyasına hoşgeldiniz derken sevgilerimi gönderiyorum...
    L.G.ERDİNÇ

    YanıtlaSil