27 Mayıs 2011 Cuma

PEMBE GÜÇ AMERİKA YOLCUSU

Meme kanseri konusunda toplumu, özellikle de kadınları ve genç kızları bilgilendirmeye, bilinçlendirmeye yönelik çalışmalarla bu konuda farklılık yaratmaya çalışan derneğimiz Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Daire Başkanlığı değerli yönetici ve hocalarının referansı ile Amerika'da New York'da 18-21 Haziran 2011 tarihleri arasında gerçekleştirilecek Global Canser Ambassadors toplantısında Türkiye'yi temsilen hazır bulunacaktır.

Böylesi büyük bir onur ve gururu bizlere yaşatan hocalarımıza teşekkürü borç biliriz.


Pembe Güç Derneği olarak hem ülkemizi hem de derneğimizi en iyi şekilde temsil etmek adına çalışmalarımıza şimdiden başladık. Toplantıdan çıkacak tüm sonuçlar Birleşmiş Milletler nezdinde Eylül 2011 tarihinde yapılacak uluslararası bir toplantıya zemin teşkil edecektir. Bu yüzden ülkemizde yapılan tüm çalışmalara göz atmamız ve gidene dek çok çalışmamız gerekmektedir. Bizlere güvenen ve desteklerini esirgemeyenlere bie kez daha sonsuz teşekkürler.

13 Şubat 2011 Pazar

OYUNCAK MÜZESİ





Eğer anneniz ya da bir aile büyüğünüz size, çocukluğunuza ait bir oyuncağınızı saklamamışsa, çocuğunuzla birlikte çocukluğunuza dönmeye ne dersiniz?
Yapılacak tek şey var; istikamet "Oyuncak Müzesi"
2005 yılında yazar, şair Sunay Akın tarafından ailesinden kalma bir köşkte, Göztepe'de kurulmuş olan bu müze Türkiye'nin ilk ve tek oyuncak müzesidir.
Esas kimliğinizi (anne,baba,dayı,teyze,annenanne vs) kapıda bırakarak girin içeri ve her bölümü dikkatle, doya doya seyrederek gezin; çocukluğunuza ait bakalım neler bulacaksınız?
İşte benim kendi çocukluğuma ait, sahip olduğum ama kıymetini bilemediğim için bugün bu müzede camekanlar ardında çocuklarımla paylaşabildiğim oyuncaklarım....


Ben okumayı bu kitaplar sayesinde söktüm. Cin Ali Serisi....



İlkokul birinci sınıfa giderken moda olmuştu bu bardaklar, beslenme çantamıza koyar,su, meyve suyu içerdik.
















Oyun yerim lavaboydu benim. Etrafı ıslatıyorum diye gerçi kızardı annem. Böyle bir mavi küvette bebeklerimi yıkar yıkar dururdum.

Ve peluş oyuncaklar. Benim de fil, eşek, köpek oyuncaklarım vardı.

Oyuncaklar bunlarla sınırlı değil elbette. Porselenden çay takımları, teneke uçaklar, kızılderili setleri, trenler, bebekler, arabalar ve daha neler neler. Hepsi birbirinden değerli, nostaljik ve büyüleci.

Peki tüm bu oyuncaklar nereden nasıl gelmiş? Sunay Akın 15 yılda gezdiği ülkelerdeki antikacılardan ve açık arttırmalara katılarak satın aldığı oyuncaklarla bu müzeyi kurmuş. Kuruluş hikayesini, oyuncakların tarihini, hikayelerini müze gezisi sırasında kendisinin ağzından dinlemek daha da bir keyifli oluyor. Biz bu şansı yakaladık ama sizi bilemem. Umarım siz de geziniz sırasında kendisiyle karşılaşır, hoş sohbeti eşliğinde bu masal diyarında kendi çocukluğunuza dönersiniz.


Beş kattan ve oyuncakların çeşidine göre ayrılmış farklı odalardan oluşmuş müzedeki gezinizi, müzenin en alt katındaki cafede dinlenerek tamamlayabilir ya da haftasonları düzenlenen çeşitli etkinliklere (atölye çalışmaları, tiyatro, illüzyon gösterisi) katılarak gezinizi unutulmaz hale getirebilirsiniz.


Bizden tavsiye etmesi.....
























30 Ocak 2011 Pazar

Gaziantep Mutfağı Başlı Başına Bir Kültür





Yemeğin de, mutfağın da kültürü mü olur demeyin, çünkü olur. Özellikle yöresel yemeklerde, sofralarda, mutfaklarda bunu daha fazla hissedersiniz. Hazırlanması, pişirilmesi, sunumu bile belli bir ritüele göre yapılır, bu da doğal olarak bir kültürü, bir bilgiyi, gerektirir.

Seyahat ettiğimiz zaman, sevsem de sevmesem de gitiğimiz yere, yöreye ait tatları, lezzetleri deneyimlemek isteriz biz eşimle birlikte. Bu konuda yaşadığımız bir olay aklıma geldi Fransa'ya gitmiştik Mehmet ile. Otelin kahvaltı salonunda yan masamızda oturan aile çantalarından zeytin çıkardı ve "zeytinsiz kahvaltı mı olur ?" gibi bir cümle kurdu. Garip geldi bize. Gezmeye geldiğin bir memlekette aradığın her şeyi bulacaksın gibi bir zorunluluk yokken, kalkıp bir de olmayanı yanında taşımak!!!

Gaziantep denince akla zaten ilk önce kebap ve baklava geliyor, öyle değil mi? Ama iş sadece bunlarla bitmiyor, öyle zengin, öyle değişik, öyle çeşitli yemekleri var ki anlatamam.


Bayazhan Kent Müzesi'nde bu konuda da bilgiler var.

Antep mutfağı bir hazinedir, bir güzel sanattır. Aracı ile, gereci ile, pişireni, ile, ürünü ile, yiyeni ile bir uygarlıktır, bir kültürdür. Antepli karınca kadar çalışkandır. Her ailenin bebeklikten kurtulmuş tüm bireyleri, bahardan başlayarak güz sonuna dek kış dönemi için yoğun bir hazırlık devresine girer. Antepli kadın doğal lideri bulunduğu aile ekibi ile bu çetin ve uzun çalışmaları akraba ve komşularının da ciddi yardımları ile tasasız sürdürür ve rahatlıkla bitirir. Böylece evde kuruluklar, salçalar, reçeller, nişasta, bulgurlar, turşular ve şire hazırlama çalışmaları tamamlandığında evin erkeği de çarşıdan pazardan alınacak malzemeleri sağlayarak, kış hazırlığı tamamlanmış olur.

Türkiye'nin ilk ve tek Mutfak Müzesi olan Emine Göğüş Mutfak Müzesi duvarlarında ise şu bilgiler vardı.

Baharat yemeksiz, yemek baharatsız olmaz. Baharatsız yemeğin tadı olmaz.


Gaziantep, baharat ve lezzet vericilerin kullanımızda, dünyanın sayılı mutfaklarından birine sahiptir. Değişik tatları ve lezzetleri veren baharatlar, yemeklerde bol miktarda kullanılır.

Örnek vermek gerekirse;


Haspir; yoğurtlu patates, pirinçl börek, kuru bamya ve zerdede,

Karabiber; özellikle çorba, köfte ve pilavda,
Yenibahar; etli köfte, içli köfte, dolma
ve zeytin böreğinde,

Kimyon; muhammara, patates salatası ve mercimekli köftede,

Toz biber; köfte, pilav, dolma ve çorbada,
Tarhun; peynir böreği,mercimek k
öftesi, mercimekli ve alaca çorbada,

Nane; yoğurtlu çorba, yuvarlama, simit kebabı, doğrama, kabaklama, cacık ve mercimek çorbasında,

Tarçın; aşure, tatlı tarhana, irmik helv
ası ve tarçın çayı yapımında,

Karanfil; tatlı, tarhana ve aşurede,

Sumak; piyaz, dolma ve salatada,

Mayana ise aşure de kullanılır.

"Yeşilliğe gökten inerler" deyimi, Gaziantep mutfağında yeşilliğin bolca kullanıldığının çok güzel bir kanıtıdır. Antep mutfağında yeşilliklerin kullanılması mevsimlere göre değişiklik gösterir. Mevsiminde bulunan yeşillik ve otlar, pilav, köfte ve kebapların yanında taze olarak tüketilirken; nane, tarhun, kekik gibi otlar kurutularak kışın da kullanılır.

Ebegümeci, ısırgan otu, aşotu, yarpuz, nane, tarhun, maydanoz, pirpirim gibi yeşillikler bahar aylarında salata olarak tüketilir. Ebegümeci ve taze asma filizinin soğan ve bulgur ile buğulaması yapılır. Kurutulmuş pirpirimin kışın yemeği yapılır. Köfte ve kebapların yanına hazmı kolaylaştıran tere ve maydanoz piyazı sunulur. Kuzukulağı, kenger, yarpuz, kazayağı, tere ve yemlik yemeğin yanında yalnız başına yenen otlardır.

Tatlı ise, yiyecek olmasının ötesinde bir sanattır. Gaziantep mutfağında tatlılar da yemekler kadar çeşitlidir. Geniş bir yelpaze içinde yer alan çok sayıda tatlı, geleneksel Antep Mutfağı'nın vazgeçilmezleri arasındadır. Çeşit çeşittir Antep tatlısı ama baklavası markadır.

Geçmişi Orta Asya'ya kadar uzanan baklava; davet, bayram, düğün ve özel günlerin en vazgeçilmez tatlısıdır. Gaziantep baklamasını özel kılan; Harran Ovası'nın durum buğdayından elde edilen unu, erken hasat Antep fıstığı, özel taş fırın ve yüzyılların birikimi ustadan çırağa devreden bir okul halini almış baklava yapma sanatıdır.
Bununla birlikte kadayıf, sütlaç, sütlü irmik tatlısı, çiğdemli sütlaç, şire, bastık, pekmez şerbeti, dilme, muska, irmik helvası, un helvası, fıstıklı kurabiye, susamlı kahkeler de, hepsi birbirinden lezzetli tatlılardır.

Gaziantep'in lezzetli mutfağının on sırrı diyordu Bayazhan'daki bir panoda. Merak ettim okudum hem kendim için hem de sizler için. Bakınız neymiş bu on sır;

- Kazan yemeklerinde kazanın kalın, ateşin harsız olmasına dikkat edin.

- Etli yemeklerde ne tür et kullanılacağı önemlidir. Gaziantep'te bamyaya boyun eti, lahmacuna döş veya kaburga eti, şiş kebaba bölgedeki adı küşneme olan bonfile, çiğköfteye but eti kullanılır.

-Baharatlar Gaziantep Mutfağı'nın vazgeçilmezidir. Yoğurtlu yemeklerde haspir, safran veya nane, çorbalarda tarhun, cartlak kebabında kimyon, aşurede rezene, sütlaçta tarçın olmazsa olmaz.

- Kelle paça, diğer bölgelerin aksine burada derisi yüzülmeden yapılır. Gaziantepliler eskiden kalaycılara gider, onların harlı ocaklarında kelle paçalarını pişirirlerdi.

- Gaziantep'te yedi farklı ekşi kullanılır. Bamyaya koruk, sarmaya erik, lahana ve pancar sarmasına nar ekşisi, salataya sumak ekşisi mutlaka konur.

- Sarımsak da önemlidir. Hatta Gaziantep'te sarımsak aşı denilen özel bir yemek bulunur. Bakla tavası denilen yemeğin yarısını sarımsak oluşturur.

- Mutfak deyip de dolmadan bahsetmeden olmaz. Dolma Gaziantep'te çok ince oyulur. İçine kıymanın yanı sıra pirinç veya bulgur konulur. Pişirirken ilikli kemik ve bol ekşi katılır.


- Çiğ köfte sert simit, buz ve limon kabuğu ile yoğrulur. Yoğurma esnasında su yerine domates suyu kullanılır.

- Hedik diye adlandırılan buğday haşlaması bölgenin sevilen özel gün yemeklerindendir. Hedik; ceviz içi, nar tanesi, rezene ve tarçınla ikram edilir.

- Baharda kumlu arazide çıkan patates görünümlü mantara keme denir. Kemenin kebabı, tavası,sulu yemeği ve dolması yapılır. Gaziantepliler kemeyi kış için kuruturlar.

Peki biz karı koca bu son derece özel mutfaktan neler tattık, neler yedik.?


Bir kere İmam Çağdaş'ta kebabın ve baklavanın hakkını tepe tepe verdik. Çıkışta yürüyemez hale gelmiş olmamıza rağmen hala aklımızda kalanlar vardı, insaf eyledik:))




Ciğerci Mustafa'da bol soğanlı dürüm ciğerleri götürdük.


Kebapçı Halil Usta ile nohut dürüm yapan ve günde 2500 adet satan Recep Usta'ya gidemedik, aklımız kaldı, bir sonraki sefere söz verdik.


Ve en özeli ve de güzeli Mehmet'in bir iş arkadaşı vesilesi ile, ailesine misafir olduk, Fatma Abla'nın kendi elleri ile hazırladığı etli tarhana çorbası, içli köfte, lahmacun, tere ve ayran ile müthiş bir ziyafet çektik. Nasıl keyifli, hoş sohbet dolu bir geceydi anlatmakla bitmez.

Mutfaktan bu kadar bahsetmişken oldu olacak bir tarif ile veda edeyim sizlere...

SOĞAN AŞI
1/2 arpacık soğan
1 kg kuşbaşı et
1 su bardağı geceden ıslatılmış nohut
1 yemek kaşığı domates salçası
1 yemek kaşığı biber salçası
2 yemek kaşığı nar pekmezi
1 kahve fincanı zeytimyağı ta da 1 yemek kaşığı sade yağ
karabiber
tuz

HAZIRLANIŞI

Soğanlar soyulur, yıkanır. Kuşbaşı etler yağ ile beraber tencerede suyunu çekene kadar kavrulur. Tüm soğanlar kavrulmuş ete ilave edilir, rengi hafif koyulaşınca, domates ve biber salçası ilave edilir. 1-2 dakika karıştırılır. Islanmış nohut,tuz, yeterince su ilave edilir, bir saate yakın pişirilir. Ocaktan almadan beş dakika önce nar pekmezi ekleyip 2-3 dakika kynatılır, ocaktan alınır. Karabiber serpilir. Soğan aşı bulgur veya pirinç pilavı, yeşilbiberle beraber servis yapılır.

Afiyet olsun!


18 Ocak 2011 Salı

El Sanatları ile Yaşayan Şehir Gaziantep


Yılsonu, yılbaşı derken epeydir ihmal etttim Turistik Aile'yi, affola.....


Gaziantep'e yaptığımız tadı damağımızda kalan gezimiz sonrası, bu özel ve de güzel şehre katkılarından dolayı Büyükşehir Belediye Başkanı Sn. Dr. Asım Güzelbey'e bir mektup yazdım, teşekkür ettim.

Dün koca bir paket geldi Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığı'ndan. Başkan sağolsun incelik göstermiş ve yöreye özel pek çok dergi, kitap, broşür göndermiş ve tekrar ziyaret etmemizden memnunluk duyacağını bildirmiş.

Burada siyaset ve politika yapmak istemiyorum ama yine de şu sözü söylememe müsaade edin lütfen. "Başkan var, başkan var!".... Çok teşekkür ediyorum tekrardan hediyelerime. Onlar sayesinde tekrardan harekete geçtim, beni okuyan sizlere vefasızlık yaptığımı düşünerek sarıldım klavyeme....

Ne demiştik Gaziantep el sanatları ile yaşayan bir şehrimiz...

Üretmek, emek ve ter dökmek ve bunun sonucunu görmek hazların en büyüğü olsa gerek. Yöre halkı üretiyor, ürettiğini, tezgaha koyup satıyor, hem kendini yaşatıyor, hem de gelenek, görenek, adet, anane her ne varsa şehre özgü.

Aşağıda okuyacaklarınızı Bayazhan Gaziantep Kent Müzesi'nden öğrendim bende gezerken. Fotğrafları ise bizzat kendim çektim.

Bayazhan Kent Müzesi Gaziantep'in turizmi, ekonomisi, turistik mekanları, doğal güzellikleri, konaklama, yiyecek, içecekler gibi konularının da yer bulduğu, çeşitli görsellerle, maketlerle, örneklerle dolu harika bir müze. Şehrin tanıtımına katkısı büyük bir mekan.

Gaziantep ilimiz yöresel el sanatlarında oldukça gelişmiş. Gümüş işlemeciliği, bakırcılık, kalaycılık, yemenicilik, sedef işlemeciliği, kutnu dokumacılığı, kilim ve halıcılık, Antep işi çeyizler gelişmiş el sanatlarında oldukça önemli bir yere sahipler.

Gaziantep'te eskiden neredeyse her evde bir kilim tezgahı bulunuyordu. Kadınlar evlerinin kilim ihtiyacını bu tezgahlarla giderirdi. 1960'lı yıllarda yapılan bir araştırmada Gaziantep'te önceden 7 bin civarı olan tezgah sayısının yüzlü sayılara düştüğü tespit edilmiş. Bu sayı günümüzde maalesef daha da düştü. Ancak Gaziantep Üniversitesi" Gaziantep El Sanatlarını Koruma ve Geliştirme Merkezi"'nin bu ata geleneğimizi yeniden yaygınlaşması için büyük bir fırsat oluşturuyor.
















Gaziantep'in göz nuru sedef ise, denizkabuklularının iç bölümünde bulunan sert, parlak ve kalkerli maddeye deniyor. Sedefkar sedefi işleyen kişinin, sedefkari ise sedef kakma sanatının adı. Peki Gaziantep'in köklü sedefkari geleneği nereden geliyor? Sümer ve Hint sanatında öncüllerine rastlansa da, Gaziantep'in en zarif sanatlarından biri olan sedefkarinin ilk örnekleri Osmanlılar dönemine tarihleniyor. İlk örneklerine 15. yüzyılda mimaride özellikle anıtsal kapılarda görmeye başladığımız sedefkari 16. ve 17. yüzyıllarda Anadolu'da doruk noktasına çıkyor; mobilya ve kişisel eşyalardan süs eşyalarına kadar geniş bir yelpazaede zerafetin simgesi olarak gündelik hayata giriyor. Osmanlıların güç kaybetmesiyle Anadolu'da yavaş yavaş kaybolan bu sanatın Gaziantep'te canlanışı Suriye'de gelişen sedefkarinin etkisiyle 1900'lü yılların ortasına denk geliyor.


Özellikle Bakırcılar Çarşısı'nı gezerken çok çeşitli sedef eşyalarının satıldığı dükkanlara girmenizi, el emeği göz nuru bu eserlerden bir tane edinmenizi tavsiye ediyorum.

Yemeni Yemen'den çıkarak Gaziantep'e kadar gelmiş, üretildiği doğal malzemeden dolayı sağlıklı bir ayakkabı geleneğinin adıdır. Yemeni yapan ustalara yemenici veya köger denir. Yapımında birçok farklı hayvan derisi kullanılır. Yemeninin üst tarafında kullanılan keçi derisi, tabanındaki manda ve sığır derisi, iç astarındaki koyunderisi, iç tabanındaki sığır ve keçi derisi, kenarındaki oğlak derisi kullanıcılara üst düzey bir konfor sağlar. Üst taban ile alt taban arasına konulan kil sayesinde yemeni, vücuttaki elektiriği kolaylıkla toprağa aktarır. Yemeni giyen kişinin ayağına göre şekil alır. Bu özelliğinden dolayı sağlıklıdır











Ve son olarak Kutnu, Gaziantep'te 16.yüzyıldan bu yana var olan ipekli dokumanın adıdır. Kutnu kumaşının ana maddesi ipek ve pamuktur. Suriye kentlerinde başlayan ve buradan yayılan kutnuculuk ülkemizde sadece Gaziantep'te, kamçılı çekme tezgahta, mekikle dokuma tekniğiyle sürdürülüyor. Bu dokuma türünden yapılan elbiseler Selçuklulardan itibaren estetikve güzelliğin simgesi olarak kabul ediliyor; Osmanlı sultanları da gittikleri elbiselerde bu kumaşı tercih ediyordu.


Haftaya Gaziantep Mutfağı ve yeme içme sırlarında buluşmak üzere....