27 Mayıs 2011 Cuma

PEMBE GÜÇ AMERİKA YOLCUSU

Meme kanseri konusunda toplumu, özellikle de kadınları ve genç kızları bilgilendirmeye, bilinçlendirmeye yönelik çalışmalarla bu konuda farklılık yaratmaya çalışan derneğimiz Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Daire Başkanlığı değerli yönetici ve hocalarının referansı ile Amerika'da New York'da 18-21 Haziran 2011 tarihleri arasında gerçekleştirilecek Global Canser Ambassadors toplantısında Türkiye'yi temsilen hazır bulunacaktır.

Böylesi büyük bir onur ve gururu bizlere yaşatan hocalarımıza teşekkürü borç biliriz.


Pembe Güç Derneği olarak hem ülkemizi hem de derneğimizi en iyi şekilde temsil etmek adına çalışmalarımıza şimdiden başladık. Toplantıdan çıkacak tüm sonuçlar Birleşmiş Milletler nezdinde Eylül 2011 tarihinde yapılacak uluslararası bir toplantıya zemin teşkil edecektir. Bu yüzden ülkemizde yapılan tüm çalışmalara göz atmamız ve gidene dek çok çalışmamız gerekmektedir. Bizlere güvenen ve desteklerini esirgemeyenlere bie kez daha sonsuz teşekkürler.

13 Şubat 2011 Pazar

OYUNCAK MÜZESİ





Eğer anneniz ya da bir aile büyüğünüz size, çocukluğunuza ait bir oyuncağınızı saklamamışsa, çocuğunuzla birlikte çocukluğunuza dönmeye ne dersiniz?
Yapılacak tek şey var; istikamet "Oyuncak Müzesi"
2005 yılında yazar, şair Sunay Akın tarafından ailesinden kalma bir köşkte, Göztepe'de kurulmuş olan bu müze Türkiye'nin ilk ve tek oyuncak müzesidir.
Esas kimliğinizi (anne,baba,dayı,teyze,annenanne vs) kapıda bırakarak girin içeri ve her bölümü dikkatle, doya doya seyrederek gezin; çocukluğunuza ait bakalım neler bulacaksınız?
İşte benim kendi çocukluğuma ait, sahip olduğum ama kıymetini bilemediğim için bugün bu müzede camekanlar ardında çocuklarımla paylaşabildiğim oyuncaklarım....


Ben okumayı bu kitaplar sayesinde söktüm. Cin Ali Serisi....



İlkokul birinci sınıfa giderken moda olmuştu bu bardaklar, beslenme çantamıza koyar,su, meyve suyu içerdik.
















Oyun yerim lavaboydu benim. Etrafı ıslatıyorum diye gerçi kızardı annem. Böyle bir mavi küvette bebeklerimi yıkar yıkar dururdum.

Ve peluş oyuncaklar. Benim de fil, eşek, köpek oyuncaklarım vardı.

Oyuncaklar bunlarla sınırlı değil elbette. Porselenden çay takımları, teneke uçaklar, kızılderili setleri, trenler, bebekler, arabalar ve daha neler neler. Hepsi birbirinden değerli, nostaljik ve büyüleci.

Peki tüm bu oyuncaklar nereden nasıl gelmiş? Sunay Akın 15 yılda gezdiği ülkelerdeki antikacılardan ve açık arttırmalara katılarak satın aldığı oyuncaklarla bu müzeyi kurmuş. Kuruluş hikayesini, oyuncakların tarihini, hikayelerini müze gezisi sırasında kendisinin ağzından dinlemek daha da bir keyifli oluyor. Biz bu şansı yakaladık ama sizi bilemem. Umarım siz de geziniz sırasında kendisiyle karşılaşır, hoş sohbeti eşliğinde bu masal diyarında kendi çocukluğunuza dönersiniz.


Beş kattan ve oyuncakların çeşidine göre ayrılmış farklı odalardan oluşmuş müzedeki gezinizi, müzenin en alt katındaki cafede dinlenerek tamamlayabilir ya da haftasonları düzenlenen çeşitli etkinliklere (atölye çalışmaları, tiyatro, illüzyon gösterisi) katılarak gezinizi unutulmaz hale getirebilirsiniz.


Bizden tavsiye etmesi.....
























30 Ocak 2011 Pazar

Gaziantep Mutfağı Başlı Başına Bir Kültür





Yemeğin de, mutfağın da kültürü mü olur demeyin, çünkü olur. Özellikle yöresel yemeklerde, sofralarda, mutfaklarda bunu daha fazla hissedersiniz. Hazırlanması, pişirilmesi, sunumu bile belli bir ritüele göre yapılır, bu da doğal olarak bir kültürü, bir bilgiyi, gerektirir.

Seyahat ettiğimiz zaman, sevsem de sevmesem de gitiğimiz yere, yöreye ait tatları, lezzetleri deneyimlemek isteriz biz eşimle birlikte. Bu konuda yaşadığımız bir olay aklıma geldi Fransa'ya gitmiştik Mehmet ile. Otelin kahvaltı salonunda yan masamızda oturan aile çantalarından zeytin çıkardı ve "zeytinsiz kahvaltı mı olur ?" gibi bir cümle kurdu. Garip geldi bize. Gezmeye geldiğin bir memlekette aradığın her şeyi bulacaksın gibi bir zorunluluk yokken, kalkıp bir de olmayanı yanında taşımak!!!

Gaziantep denince akla zaten ilk önce kebap ve baklava geliyor, öyle değil mi? Ama iş sadece bunlarla bitmiyor, öyle zengin, öyle değişik, öyle çeşitli yemekleri var ki anlatamam.


Bayazhan Kent Müzesi'nde bu konuda da bilgiler var.

Antep mutfağı bir hazinedir, bir güzel sanattır. Aracı ile, gereci ile, pişireni, ile, ürünü ile, yiyeni ile bir uygarlıktır, bir kültürdür. Antepli karınca kadar çalışkandır. Her ailenin bebeklikten kurtulmuş tüm bireyleri, bahardan başlayarak güz sonuna dek kış dönemi için yoğun bir hazırlık devresine girer. Antepli kadın doğal lideri bulunduğu aile ekibi ile bu çetin ve uzun çalışmaları akraba ve komşularının da ciddi yardımları ile tasasız sürdürür ve rahatlıkla bitirir. Böylece evde kuruluklar, salçalar, reçeller, nişasta, bulgurlar, turşular ve şire hazırlama çalışmaları tamamlandığında evin erkeği de çarşıdan pazardan alınacak malzemeleri sağlayarak, kış hazırlığı tamamlanmış olur.

Türkiye'nin ilk ve tek Mutfak Müzesi olan Emine Göğüş Mutfak Müzesi duvarlarında ise şu bilgiler vardı.

Baharat yemeksiz, yemek baharatsız olmaz. Baharatsız yemeğin tadı olmaz.


Gaziantep, baharat ve lezzet vericilerin kullanımızda, dünyanın sayılı mutfaklarından birine sahiptir. Değişik tatları ve lezzetleri veren baharatlar, yemeklerde bol miktarda kullanılır.

Örnek vermek gerekirse;


Haspir; yoğurtlu patates, pirinçl börek, kuru bamya ve zerdede,

Karabiber; özellikle çorba, köfte ve pilavda,
Yenibahar; etli köfte, içli köfte, dolma
ve zeytin böreğinde,

Kimyon; muhammara, patates salatası ve mercimekli köftede,

Toz biber; köfte, pilav, dolma ve çorbada,
Tarhun; peynir böreği,mercimek k
öftesi, mercimekli ve alaca çorbada,

Nane; yoğurtlu çorba, yuvarlama, simit kebabı, doğrama, kabaklama, cacık ve mercimek çorbasında,

Tarçın; aşure, tatlı tarhana, irmik helv
ası ve tarçın çayı yapımında,

Karanfil; tatlı, tarhana ve aşurede,

Sumak; piyaz, dolma ve salatada,

Mayana ise aşure de kullanılır.

"Yeşilliğe gökten inerler" deyimi, Gaziantep mutfağında yeşilliğin bolca kullanıldığının çok güzel bir kanıtıdır. Antep mutfağında yeşilliklerin kullanılması mevsimlere göre değişiklik gösterir. Mevsiminde bulunan yeşillik ve otlar, pilav, köfte ve kebapların yanında taze olarak tüketilirken; nane, tarhun, kekik gibi otlar kurutularak kışın da kullanılır.

Ebegümeci, ısırgan otu, aşotu, yarpuz, nane, tarhun, maydanoz, pirpirim gibi yeşillikler bahar aylarında salata olarak tüketilir. Ebegümeci ve taze asma filizinin soğan ve bulgur ile buğulaması yapılır. Kurutulmuş pirpirimin kışın yemeği yapılır. Köfte ve kebapların yanına hazmı kolaylaştıran tere ve maydanoz piyazı sunulur. Kuzukulağı, kenger, yarpuz, kazayağı, tere ve yemlik yemeğin yanında yalnız başına yenen otlardır.

Tatlı ise, yiyecek olmasının ötesinde bir sanattır. Gaziantep mutfağında tatlılar da yemekler kadar çeşitlidir. Geniş bir yelpaze içinde yer alan çok sayıda tatlı, geleneksel Antep Mutfağı'nın vazgeçilmezleri arasındadır. Çeşit çeşittir Antep tatlısı ama baklavası markadır.

Geçmişi Orta Asya'ya kadar uzanan baklava; davet, bayram, düğün ve özel günlerin en vazgeçilmez tatlısıdır. Gaziantep baklamasını özel kılan; Harran Ovası'nın durum buğdayından elde edilen unu, erken hasat Antep fıstığı, özel taş fırın ve yüzyılların birikimi ustadan çırağa devreden bir okul halini almış baklava yapma sanatıdır.
Bununla birlikte kadayıf, sütlaç, sütlü irmik tatlısı, çiğdemli sütlaç, şire, bastık, pekmez şerbeti, dilme, muska, irmik helvası, un helvası, fıstıklı kurabiye, susamlı kahkeler de, hepsi birbirinden lezzetli tatlılardır.

Gaziantep'in lezzetli mutfağının on sırrı diyordu Bayazhan'daki bir panoda. Merak ettim okudum hem kendim için hem de sizler için. Bakınız neymiş bu on sır;

- Kazan yemeklerinde kazanın kalın, ateşin harsız olmasına dikkat edin.

- Etli yemeklerde ne tür et kullanılacağı önemlidir. Gaziantep'te bamyaya boyun eti, lahmacuna döş veya kaburga eti, şiş kebaba bölgedeki adı küşneme olan bonfile, çiğköfteye but eti kullanılır.

-Baharatlar Gaziantep Mutfağı'nın vazgeçilmezidir. Yoğurtlu yemeklerde haspir, safran veya nane, çorbalarda tarhun, cartlak kebabında kimyon, aşurede rezene, sütlaçta tarçın olmazsa olmaz.

- Kelle paça, diğer bölgelerin aksine burada derisi yüzülmeden yapılır. Gaziantepliler eskiden kalaycılara gider, onların harlı ocaklarında kelle paçalarını pişirirlerdi.

- Gaziantep'te yedi farklı ekşi kullanılır. Bamyaya koruk, sarmaya erik, lahana ve pancar sarmasına nar ekşisi, salataya sumak ekşisi mutlaka konur.

- Sarımsak da önemlidir. Hatta Gaziantep'te sarımsak aşı denilen özel bir yemek bulunur. Bakla tavası denilen yemeğin yarısını sarımsak oluşturur.

- Mutfak deyip de dolmadan bahsetmeden olmaz. Dolma Gaziantep'te çok ince oyulur. İçine kıymanın yanı sıra pirinç veya bulgur konulur. Pişirirken ilikli kemik ve bol ekşi katılır.


- Çiğ köfte sert simit, buz ve limon kabuğu ile yoğrulur. Yoğurma esnasında su yerine domates suyu kullanılır.

- Hedik diye adlandırılan buğday haşlaması bölgenin sevilen özel gün yemeklerindendir. Hedik; ceviz içi, nar tanesi, rezene ve tarçınla ikram edilir.

- Baharda kumlu arazide çıkan patates görünümlü mantara keme denir. Kemenin kebabı, tavası,sulu yemeği ve dolması yapılır. Gaziantepliler kemeyi kış için kuruturlar.

Peki biz karı koca bu son derece özel mutfaktan neler tattık, neler yedik.?


Bir kere İmam Çağdaş'ta kebabın ve baklavanın hakkını tepe tepe verdik. Çıkışta yürüyemez hale gelmiş olmamıza rağmen hala aklımızda kalanlar vardı, insaf eyledik:))




Ciğerci Mustafa'da bol soğanlı dürüm ciğerleri götürdük.


Kebapçı Halil Usta ile nohut dürüm yapan ve günde 2500 adet satan Recep Usta'ya gidemedik, aklımız kaldı, bir sonraki sefere söz verdik.


Ve en özeli ve de güzeli Mehmet'in bir iş arkadaşı vesilesi ile, ailesine misafir olduk, Fatma Abla'nın kendi elleri ile hazırladığı etli tarhana çorbası, içli köfte, lahmacun, tere ve ayran ile müthiş bir ziyafet çektik. Nasıl keyifli, hoş sohbet dolu bir geceydi anlatmakla bitmez.

Mutfaktan bu kadar bahsetmişken oldu olacak bir tarif ile veda edeyim sizlere...

SOĞAN AŞI
1/2 arpacık soğan
1 kg kuşbaşı et
1 su bardağı geceden ıslatılmış nohut
1 yemek kaşığı domates salçası
1 yemek kaşığı biber salçası
2 yemek kaşığı nar pekmezi
1 kahve fincanı zeytimyağı ta da 1 yemek kaşığı sade yağ
karabiber
tuz

HAZIRLANIŞI

Soğanlar soyulur, yıkanır. Kuşbaşı etler yağ ile beraber tencerede suyunu çekene kadar kavrulur. Tüm soğanlar kavrulmuş ete ilave edilir, rengi hafif koyulaşınca, domates ve biber salçası ilave edilir. 1-2 dakika karıştırılır. Islanmış nohut,tuz, yeterince su ilave edilir, bir saate yakın pişirilir. Ocaktan almadan beş dakika önce nar pekmezi ekleyip 2-3 dakika kynatılır, ocaktan alınır. Karabiber serpilir. Soğan aşı bulgur veya pirinç pilavı, yeşilbiberle beraber servis yapılır.

Afiyet olsun!


18 Ocak 2011 Salı

El Sanatları ile Yaşayan Şehir Gaziantep


Yılsonu, yılbaşı derken epeydir ihmal etttim Turistik Aile'yi, affola.....


Gaziantep'e yaptığımız tadı damağımızda kalan gezimiz sonrası, bu özel ve de güzel şehre katkılarından dolayı Büyükşehir Belediye Başkanı Sn. Dr. Asım Güzelbey'e bir mektup yazdım, teşekkür ettim.

Dün koca bir paket geldi Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığı'ndan. Başkan sağolsun incelik göstermiş ve yöreye özel pek çok dergi, kitap, broşür göndermiş ve tekrar ziyaret etmemizden memnunluk duyacağını bildirmiş.

Burada siyaset ve politika yapmak istemiyorum ama yine de şu sözü söylememe müsaade edin lütfen. "Başkan var, başkan var!".... Çok teşekkür ediyorum tekrardan hediyelerime. Onlar sayesinde tekrardan harekete geçtim, beni okuyan sizlere vefasızlık yaptığımı düşünerek sarıldım klavyeme....

Ne demiştik Gaziantep el sanatları ile yaşayan bir şehrimiz...

Üretmek, emek ve ter dökmek ve bunun sonucunu görmek hazların en büyüğü olsa gerek. Yöre halkı üretiyor, ürettiğini, tezgaha koyup satıyor, hem kendini yaşatıyor, hem de gelenek, görenek, adet, anane her ne varsa şehre özgü.

Aşağıda okuyacaklarınızı Bayazhan Gaziantep Kent Müzesi'nden öğrendim bende gezerken. Fotğrafları ise bizzat kendim çektim.

Bayazhan Kent Müzesi Gaziantep'in turizmi, ekonomisi, turistik mekanları, doğal güzellikleri, konaklama, yiyecek, içecekler gibi konularının da yer bulduğu, çeşitli görsellerle, maketlerle, örneklerle dolu harika bir müze. Şehrin tanıtımına katkısı büyük bir mekan.

Gaziantep ilimiz yöresel el sanatlarında oldukça gelişmiş. Gümüş işlemeciliği, bakırcılık, kalaycılık, yemenicilik, sedef işlemeciliği, kutnu dokumacılığı, kilim ve halıcılık, Antep işi çeyizler gelişmiş el sanatlarında oldukça önemli bir yere sahipler.

Gaziantep'te eskiden neredeyse her evde bir kilim tezgahı bulunuyordu. Kadınlar evlerinin kilim ihtiyacını bu tezgahlarla giderirdi. 1960'lı yıllarda yapılan bir araştırmada Gaziantep'te önceden 7 bin civarı olan tezgah sayısının yüzlü sayılara düştüğü tespit edilmiş. Bu sayı günümüzde maalesef daha da düştü. Ancak Gaziantep Üniversitesi" Gaziantep El Sanatlarını Koruma ve Geliştirme Merkezi"'nin bu ata geleneğimizi yeniden yaygınlaşması için büyük bir fırsat oluşturuyor.
















Gaziantep'in göz nuru sedef ise, denizkabuklularının iç bölümünde bulunan sert, parlak ve kalkerli maddeye deniyor. Sedefkar sedefi işleyen kişinin, sedefkari ise sedef kakma sanatının adı. Peki Gaziantep'in köklü sedefkari geleneği nereden geliyor? Sümer ve Hint sanatında öncüllerine rastlansa da, Gaziantep'in en zarif sanatlarından biri olan sedefkarinin ilk örnekleri Osmanlılar dönemine tarihleniyor. İlk örneklerine 15. yüzyılda mimaride özellikle anıtsal kapılarda görmeye başladığımız sedefkari 16. ve 17. yüzyıllarda Anadolu'da doruk noktasına çıkyor; mobilya ve kişisel eşyalardan süs eşyalarına kadar geniş bir yelpazaede zerafetin simgesi olarak gündelik hayata giriyor. Osmanlıların güç kaybetmesiyle Anadolu'da yavaş yavaş kaybolan bu sanatın Gaziantep'te canlanışı Suriye'de gelişen sedefkarinin etkisiyle 1900'lü yılların ortasına denk geliyor.


Özellikle Bakırcılar Çarşısı'nı gezerken çok çeşitli sedef eşyalarının satıldığı dükkanlara girmenizi, el emeği göz nuru bu eserlerden bir tane edinmenizi tavsiye ediyorum.

Yemeni Yemen'den çıkarak Gaziantep'e kadar gelmiş, üretildiği doğal malzemeden dolayı sağlıklı bir ayakkabı geleneğinin adıdır. Yemeni yapan ustalara yemenici veya köger denir. Yapımında birçok farklı hayvan derisi kullanılır. Yemeninin üst tarafında kullanılan keçi derisi, tabanındaki manda ve sığır derisi, iç astarındaki koyunderisi, iç tabanındaki sığır ve keçi derisi, kenarındaki oğlak derisi kullanıcılara üst düzey bir konfor sağlar. Üst taban ile alt taban arasına konulan kil sayesinde yemeni, vücuttaki elektiriği kolaylıkla toprağa aktarır. Yemeni giyen kişinin ayağına göre şekil alır. Bu özelliğinden dolayı sağlıklıdır











Ve son olarak Kutnu, Gaziantep'te 16.yüzyıldan bu yana var olan ipekli dokumanın adıdır. Kutnu kumaşının ana maddesi ipek ve pamuktur. Suriye kentlerinde başlayan ve buradan yayılan kutnuculuk ülkemizde sadece Gaziantep'te, kamçılı çekme tezgahta, mekikle dokuma tekniğiyle sürdürülüyor. Bu dokuma türünden yapılan elbiseler Selçuklulardan itibaren estetikve güzelliğin simgesi olarak kabul ediliyor; Osmanlı sultanları da gittikleri elbiselerde bu kumaşı tercih ediyordu.


Haftaya Gaziantep Mutfağı ve yeme içme sırlarında buluşmak üzere....





















28 Aralık 2010 Salı

Gaziantep Anıları - 1


Gaziantep Halkı Şehrineve Tarihine Sahip Çıkmış!

Nasıl çıkmasın ki sevgili okur?

Bu şehir halkı topları, tankları ve uçakları ile gelen bir Fransız Tümeni ve Ermeni Gönüllüalayına karşı, kendi çocuklarıyla 10 ay 8 gün dayandı, düşmanı Antep'e sokmadı. Antep baştan başa harap oldu, 12.000 nüfusun 63
17'si şehit oldu. Şehitlerimizi kanlı elbiseleri ile toprağa verdiler bir kısmının kemikleri 1935 yılında Şehreküstü Şehitler Anıtı'na götürüldü. (Bilgi: Savaş Müzesi)

Bir müze düşünün; duvarlarında olayların gelişim sürecini gün be gün
, olay be olay anlatan, tarihe bu denli ışık tutan, okurken insanın içine satır satır işleyen ve okudukça Kurtuluş Savaşı'na dair günlere, Mustafa Kemal'e ve silah arkadaşlarına duyulan minnetin, sevginin, özlemin dalga dalga büyüyerek sizi sarıp sarmaladığı bir mekan...

İşte burası Gaziantep'e gittiğinizde asla görmeden dönmemeniz gereken Gaziantep Savaş Müzesi.... Bir tarih cenneti.

Olaylar tarih sırasına ve gelişim sürecine göre sıralanmış duvarlarda yan yana. Arada çok özel hikayelere, anekdotlara yer verilmiş.


İşte beni en etkileyeni;

Meşhur Yusuf Ustanın oğlu Mustafa Yıldırımdemir anlatırken ağlıyoruı;
- "Ben 12 yaşında babamın tüfekçi dükkanında çıraktım. Bir adamcağız gelirdi yanımıza. Büyük bir hürmetle babam ayağa kalkar, yemeğini yedirir, harçlığını da verir, yolcu ederdi. Baba bu adam kim ki?" dedim.

- "Sen onun Antep harbinde yaptığını bilsen yanında hiç oturmazdın" dedi ve anlattı. Harp içinde bir gün bu adam
cağız geldi yanıma

- "Ağa dedi Allah için ben de dövüşeceğim ama tüfeğim yok. Satacak bir şeyim de kalmadı. bana bir tüfek ver".
- "Yok ki vereyim"." Ne yapmış bilir misin ?"

"7-8 yaşında bir kızı varmış onu giydirmiş, anasının elini öptürmüş, alıp Halep götürmüş. onu çocuğu olmayan bir Arap ailesine 5 altın liraya evlatlık vermiş. Bu parayla bir tüfek alıp doğruca sipere girmiş, şehit olmamış, harbin sonuna dek dövüşmüş.....

Anlattığım kadar var değil mi sevgili okur? Gaziantep halkı, şehr
ine de, geçmişine de sahip çıkıyor ve bunu kültürel bir zenginlik olarak göğsünü gere gere sergiliyor. Helal olsun!

Gaziantep aslına bakarsanız bir Müzeler kenti... Gaziantep Arkeolojik Müzesi, Medusa Arkeolojik Cam Eserler Müzesi, Emine Göğüş Mutfak Müzesi, Gaziantep Mevlevihanesi Vakıf Müzesi, Ga
ziantep Savunması ve Kahramanlık Panoraması Müzesi ve Hasan Süzer Etnografya Müzesi kentin turistik cazibesini daha da arttırıyor. Ayrıca henüz restorasyon ve bakım aşamasında olan Zeugma Mozaik Müzesi de yakın zamanda birbirinden değerli ve göz kamaştıran mozaikleri ile şehre yeni bir zenginlik katacak.

Gaziantep Savunması ve Kahramanlık Panoraması müzesi de genel kapsamı ile işgal günlerini ve tarihi yansıtsa da, buradaki esas olay birbirinden harika heykeller, kabartma tablolar, gezerken içeride size eşlik eden savaş sahneleri.. Aynı zamanda şehre yukarıdan bakan ve tüm şehri çevreleyen kale.

Antep halkının kendinden çok üstün düşman kuvvetleri karşısındaki direnişi bütün yurtta ve Ankara'da dikkatle izlenmiştir. Antep'in bu başarısının tarihe geçmesi için Meclis'te 6 Şubat 1921 günü Mareşal Fevzi Çakmak ve Bakanlar Kurulu Başkanı ve Milli Savunma Bakanı olarak bir kanun tasarısı hazırlamışlar. Tasarı oy birliği ile kabul edilmiş ve Antep'in ismi Gaziantep'e dönüşmüştür. Bu özel madalyaları da görebileceğiniz müze işte bu müze...

Arkeolojik Müze de ise Hitit, Asur, Roma, Bizans, Anadolu Selçuklu dönemi ve Osmanlı İmparatorluğu'na ait dönemlerden kalan ve çeşitli kazı çalışmaları sonucu ortaya çıkmış , o dönemlere ait eşyalar ile Birecik Barajı kurtarma çalışmaları sırasında Zeugma'dan çıkartılan eşsiz döşeme mozaikleri ve freskoları mevcut. Ancak tüm bu mozaikleri daha görkemli ve kapsamlı olarak Zeugma Mozaik Müzesi'nde sergilemek isteyen il yönetimi çalışmalara başlamış olduğundan bir kısım mozaikleri maalesef ki göremedik. Yakın bir zamanda açılacak olan Zeugma Mozaik Müzesi, aslına bakarsanız tekrardan Gaziantep'e gidebilmek adına bir fırsat bizim için.



















Gaziantep Kalesi'nin güneyinde bulunan Göğüş Konağı, tarihi dokunun içerisinde yer almaktadır. 1905 yılında yapıldığı bilinen konak, Kethüaczade Göğüş İbrahim Efendi Konağı olarak adlandırılmaktaydı. Gaziantep'in önemli şahsiyetlerinden biri olan, 13 yıl boyunca bakanlık ve milletvekilliği yapan Ali İhsan Göğüş tarafından 2005 yılında Gaziantep Büyükşehir Belediyesi'ne tahsis edilmiştir. 2007 yılında Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından restorasyonuna başlanan konağın, 2007 yılının sonunda restorasyonu tamamlanmıştır. Emine Göğüş Mutfak Müzesi olarak restorasyonu yapılan konağın, teşhir ve tanzim işi Şubat 2008'de ihale edilmiştir. Emine Göğüş Mutfak Müzesi olarak tanzim ve teşhirine Mart ayının başında başlanmış ve çok kısa bir sürede, 120 gün içerisinde tamamlanarak hizmete girmiştir.


Türkiye'nin ilk ve tek Mutfak Müzesi olan mekanda Gaziantep'e özgü yemek ve sofra kültürleri ile, Gaziantep Mutfağı'na ilişkin belge ve bilgiler panolarda sergilenmek sureti ile tanıtılmakta. Ayrıca yöreye özgü kullanılan mutfak malzemeleri, tencereler, yemek kapları, siniler,kap ve kacaklar sergilenmekte. Müze içerisindeki eşyaların çok büyük bir çoğunluğu "Göğüş" ailesine ait. Bu anlamda da insanın doğduğu, büyüdüğü yerlere yatırım yapması, şehri geliştirecek, güzelleştirecek çalışmalarda bulunması gerçekten çok önemli.



Buram buram tarih kokan müzeler kenti Gaziantep'i hepinize tavsiye ediyoruz.

Haftaya "El sanatları ile yaşayan şehir Gaziantep" anılarında buluşabilmek ümidiyle.....

23 Aralık 2010 Perşembe

Miller Bahane Gaziantep Şahane!

Miles& Smiles kartımızdan silinip boş yere yanacak olan miller bahane, Gaziantep ŞAHANE!!!!

Kışın ortasında bu ne gezisi diye sormayın! Ne demiştik, biz gezmeyi, yemeyi, içmeyi, paylaşmayı seven bir aileyiz.
İşte bu yüzden de boş yere yanıp heba olacak milleri kullanarak geçtiğimiz hafta sonu karı koca Gaziantep'e gittik. Gittik, gördük, gezdik, çatlayana dek yedik (bu satırı benim diyetisyen umarım okumaz!!) sıra paylaşmaya geldi.

Sanırım önümüzdeki 5 hafta sizlere Gaziantep'i anlatacağım yok yok daha çok yaşatacağım, emin olun. 2 güne sığdırdığım 400 kare resim ile bunu yapacağım, söz veriyorum, umarım sıkılmazsınız.

Konuları kendi içinde başlıklara ayırdım uçakta gelirken. Aynen Karadeniz gezisi yazım gibi okuyun, görün, sanki gitmiş gibi hissedin istiyorum. Ancak ne yaparsam yapayım o nefis kebapların, baklavaların, ciğerlerin, katmerin, kahkeli kurabiyelerin tadını yansıtamam bu satırlardan. En iyisi mi siz fırsat bulduğunuz ilk anda rotanızı Gaziantep'e çevirin ve ne anlatmak istediğimi yaşayarak bizzat kendiniz gözlemleyin.

Şehirleri şehir yapan sadece halkı değil, geçmişi, tarihi kadar o yöre için çalışan, kalkınmasını destekleyen bunun için çalışan, halktan gelen halkın seçtiği siyaset adamlarıdır aynı zamanda.

Gaziantep Belediye Başkanı Sn. Asım Güzelbey bu anlamda dört dörtlük bir başkan. Yaptıklarıyla, çalışmaları ile şehre ruh vermiş, anlam katmış, güzelleştirmiş. Keşke Türkiye'nin her ili, ilçesi Sn. Asım Güzelbey gibi çalışsa, şehrine ve halkına sahip çıksa...

Önümüzdeki hafta Gaziantep halkı şehrine ve tarihine sahip çıkmış başlığı altında müzeleri, gezilecek yerleri, mekanları anlatacağım, meraklısına duyurulur!!

Buradan sonra ben değil resimlerim konuşsun diyor, sizi Gaziantep denince akla ilk gelenlerle başbaşa bırakıyorum.












10 Aralık 2010 Cuma

ASLAN KRAL MÜZİKALİ - YÜCEHAN ve ECE-

Çocuğun her istediğini yapmak doğru mu? Kişiye, ebeveyne, aile yapısına, eğitime, ihtiyaca ve maddi olanaklara göre değişen, çok geniş kapsamlı bir soru bu aslında.

İmkanlarımız doğrultusunda Ece'nin yapmak, denemek istediği her türlü kültürel ve sosyal etkinliği denedik; daha doğrusu O denedi, biz taşıdık, ödedik, götürdük, getirdik. Resim, tahta boyama, keman, tenis, yüzme, buz pateni, drama, tiyatro.

Dedik ki bu kız bir gün böyle deneye deneye elbet istediğini, sevdiğini, bulacak. Haklı çıktık, buldu! TİYATRO....

Gerçi ülkemizde sanata, sanatçıya, esere ne kadar önem ve değer veriliyor ortada, ancak değil mi ki severek, isteyerek yapıyor, yaptığından keyif alıyor, varsın devam etsin gönlünce, istediğince....

Yaz başından beri Güzel Sanatlar Oyuncuları Grubu ile birlikte çalışan, eğitimleri ve dersleri takip eden Ece ve kuzeni Yücehan, en sonunda 5 Aralık Pazar günü ASLAN KRAL ÇOCUK MÜZİKALİ ile ilk sahne deneyimlerini başarıyla verdiler.

Yücehan başrolde, Simba rolünde. Ece ise Afrikalı Dansçı. Pazar günü aile kahvaltısında ikisi de heyecanlıydı, nasıl olacak, beğenilecek mi, kimler gelecek, salon dolacak mı, kim hata yapacak, roller ve replikler unutulacak mı vs?


Öğleden sonra provaya gittiler. Bu sefer beni bir heyecan aldı. Gösterinin başlama saatinde maaile, elimizde fotoğraf makineleri ve tebrik çiçeklerimiz ile oradaydık. Salon karardı, önce bugüne dek nasıl hazırlandıklarını gösteren kısa bir film seyrettik ve sonra PERDE!

İlk üç beş dakika seslerinin titrediğini hissettim kulaklarımda tüm çocukların. Sonra ilk sahne bitip de ışıklar sönünce herkesin desteği ve yürekten alkışı ile enerji depolayan çocuklar, ikinci perdede gerçek birer tiyatrocu kesildiler ve başarıyla tamamladılar oyunu.

Aslan Kral Simba ( hani yeğenimiz diye söylemiyorum), yanlış anlaşılmasın ama gerçekten çok yakışıklıydı ve rolüne çok hakimdi:

Dansçı kızımız ise hayatında gülmediği kadar gülen bir yüze sahipti sahnede dans ederken. Kostüm, makyaj nasıl da yakışmıştı güzel kızıma. İnsanın gerçekten sevdiğini yapması bu olsa gerek diye düşündüm, umarım yanılmıyorumdur.



Böylesi güzel bir temsilde görev alan ve belki de bundan sonraki yaşamını burada öğrendikleri tecrübeler, eğitimler, prensipler ile sürdürecek olan sevgili kızım Ece'ye ve yeğenim Yücahan'a bundan sonraki temsillerde ve tüm hayatlarında sonsuz başarılar diliyor, çocuklarımıza bu imkanı sunan, eğiten ve bu güne getiren Güzel Sanatlar Oyuncuları Teknik Kadrosu'na da teşekkürlerimi iletiyorum.

19 Aralık'ta Bakırköy Cem Karaca Kültür Merkezi'nde 13:00 ve 15:00'te oynanacak oyunlar için Biletix'ten bilet alabilir, tüm Aslan Kral Ekibini gönülden destekleyebilirsiniz.